Batı Trakyalı işadamı Faik Besimoğlu ile çok özel bir söyleşi...
Faik Besimoğlu, uzun yıllar Türkiye'de inşaat sektöründe çalışmış, şu anda emekli olmuş başarılı bir Batı Trakyalı iş adamı. Yassıköy Belediyesi'ne bağlı Büyük Müsellim köyünde doğan, Celâl Bayar Lisesi'nin ilk öğrencilerinden ve mezunlarından olan, Batı Trakya'da ilk üniversite diplomasını alan, iş hayatının büyük bir bölümünü Türkiye'de çatışmalarının en yoğun yaşandığı Tunceli'de Munzur Dağları ve Mecan Vadisinde geçiren bir Batı Trakyalı'dır. Faik Besimoğlu'nu Batı Trakyalılar özellikle son yıllarda Büyük Müsellim köyüne kazandırmış olduğu cemaate ait dernek binasına sağladığı katkıyla ve son yıllarda Celâl Bayar Lisesi'nden mezun olup ilk üçe giren öğrencilere verdiği ödüllerle tanıdı. Faik Besimoğlu çok başarılı bir iş adamı olmakla birlikte "Celâl Bayar Lisesi benim ikinci aşkımdır" diyecek kadar eğitim sevdalısı bir kişi.
Faik Besimoğlu bilinmeyen tüm yönlerini ve ilginç hayat hikayesini 20 Mart 2012 Salı günü Büyük Müsellim Köyü Kültür ve Folklor Derneği Başkanı Cevat Abdurrahman'la birlikte konuk olduğu Çınar FM'in Radyo Medya programında anlattı. Besimoğlu, kendisine yöneltilen soruları cevaplarken önemli bilgiler aktardı.
Faik Besimoğlu kimdir sorusuna verdiği cevapla dinleyicilere şunları aktardı. "1938 yılında B.Müsellim köyü doğumlu, 1959 yılında Cêlal Bayar Lisesi'nin ilk mezunlarından, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden 1964 yılında mezun olmuş bir Müsellim köylü vatandaşım. Mesleki hayatım Anadolu'da şantiyelerde geçti. Hiç bir şekilde masa başı hizmet yapmayan devamlı şaniyelerde koşturan ve iş hayatının son 20 yılını Güney Doğu'da ateş hattında geçiren, İstanbul'daki ailesini ancak 6 ayda bir görebilen, son dönemlerde şantiyelerine ancak helikoter vasıtasıyla ulaşabilen ve 30 yıl vatan özlemi çekmiş bir Müsellim köylü vatandaşım" dedi.
Kendi köyüne olan bağlılığı ile ilgili soruya Faik Besimoğlu, "İnsan doğduğu ve 21 yılını geçirdiği bir memleketi, toprağı ne kadar ayrı kalsa da unutması mümkün değildir. Çünkü, ben hâla rüyalarımı o köyde görüyorum. Onun için de unutmak mümkün değil. Madem ki, Allah bana bu imkâları verdi, imkânlarımın bir kısmını da köyüme hizmet olarak aktarmak beni mutlu ediyor. Bilhassa eğitim hasreti çeken bir zaman diliminde bulunduğum için eğitimin ne kadar önemli olduğunu kabul ederek şu andan itibaren meslek hayatımı noktalayıp bir eğitimci olarak karşınızdayım."
"Celâl Bayar Lisesi benin hayatımın ikinci aşkıdır"
Faik Besimoğlu eğitim konusundaki düşüncelerini aktarırken kendisi için Celâl Bayar Lisesi'nin ayrı bir öneme sahip olduğunu dile getirdi ve eğitim aşkının kendisinde nasıl oluştuğunu dile getirdi ve şunları anlattı.
"Ben size kısaca bendeki eğitim aşkını şöyle özetlemek istiyorum. Ben 1950 yılında ilkokulu bitirdim. Daha önce ortaokul ve lise olmadığından dolayı mecburen köyüme döndüm ve herhangi bir arkadaş gibi ben de tarlada çalıştım, çobancılık yaptım. O yıllarda köyde okuma yazma oranı %5 oranındaydı. Hele o İkinci dünya savaşında erkekler de askere gidince, köyde mektup yazacak ve okuyacak ya üç ya da beş insan vardı. Bu insanlardan bir tanesi de benim abimdi. Abim de İdadiye İlkokulu'nda 32 yıl müdürlük yapmış Galip Besimoğlu'dur. Ondan dinlediklerim ve benim gördüklerimle de mektup yazmaktan ve okumaktan bıktığından dolayı bazen köyden kaçıyordu. Öyle bir dönem yaşadık biz. Bu nedenle eğitimin ne olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum. O yıllarda açılan Celâl Bayar Lisesi sayesinde eğitimde okuma, yazma ve kültür seviyesinde anormal yükseliş başladı. Bu nedenle Celal Bayar Lisesi benim ikinci aşkımdır ve bu okulu bu nedenle çok önemsiyorum. O zamana kadar yani 1959 yılına kadar Batı Trakya'da orta ve lise mezunu yoktu belki bir iki kişi vardı. Biz Batı Trakya'nın ilk orta okul ve lise mezunlarıyız. Ayrıca Batı Trakya'nın ilk üniversite mezununlarından biriyim. İlk mezunlar 27 kişiydik. Biz çok şanslıydık. Nedeni ise bizim hem Yunanlı hem de Türk öğretmenlerimiz çok kaliteliydi. Bizim Kostas Kalifatidis adında bir müdürümüz vardı ve süper bir insandı. Yani lise seviyesinin üzerinde bir hocamızdı. Bize karşı hiç bir ayrımcılık yapmaksızın bizi çok güzel yetiştirdi. Ben onu hala Selânik'e gidip ziyaret ederim. Çünkü, korkunç bir eğitimci yeteneğine sahipti. Bizlere keman çalardı hatta İstiklâl Marşını dahi mükemmel çalardı. Süper resimler yapar ve süper bir edebiyatçıydı. Celâl Bayar Lisesi'nin bahçesinde bulunan ağaçlar bizim ağaçlarımızdır. 1953 yılında bizim tarafımızdan dikilmiş ağaçlardır. O ağaçlar arasında birer metre uzunluğunda ve genişliğinde herkesin bir bahçesi vardı. O bahçelerde müdürümüz sayesinde bizler çiçek yetiştirirdik. Orası eski bir mezarlıktı. Mezarlık olması nedeniyle ve kemikler çıkar düşüncesiyle bizlere orasını 50 cm kazdırdı. Teneffüslere çıktığımızda herkes bahçesiyle meşgul oluyordu. Bizlere her gün günlük tuttururdu. Bizler şöyle şu açıdan da şanslıydık. Biz okulda hep abi olduk bizim üstümüzde başka sınıf yoktu ve bizler okulun ilk öğrencileriydik. Sınıf birincileri bayrak taşıyorduk. İlk iki sene sınıf birincisi Türk bayrağını sınıf ikincisi ise Yunan bayrağını göndere çekiyordu."
Eski dönemlerde lisede Türk bayrağı vardı ancak bugün farklı bir tablo söz konusu. Bu konuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz sorusuna Faik Besimoğlu, "Yunan-Türk dostlukları hiç bir zaman uzun sürmemiştir. Sürekli kısa dönem ilişkiler kurulmuştur. İşte o kısa dönemlerden bir tanesi bize Celâl Bayar Lisesi'ni kazandırmıştır. Kraliçe Federike'nin bir İstanbul ziyaretinden çok memnun kalarak o dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'a bir lise yapma sözü vermesiyle kuruldu. Bu lisenin önemi o kadar büyük ki, tarihte böyle bir okul açılışı olan Calâl Bayar Lisesi'nden başka bir lise yoktur. Açılışına bir kral, bir kraliçe, bir cumhurbaşkanı, üç tane bakan ve bir sürü milletvekili katılmıştır. Biz okula başladığımızda birinci ve ikinci sınıf öğrencileri Türkiye'ye Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın davetlisi olarak gittik ve orada 20 gün kaldık. İstanbul, Bursa ve Ankara'yı ziyaret ettik. Ayrıca kendisiyle Florya köşkünde birlikte yemek yedik. Bizim okul müdürümüz o ziyarette Cumhurbaşkanına yağlı boya ile yapılmış okulumuzun tablosunu hediye etti. Ondan sonra mezuniyet döneminde müdür dedi ki, bu kuruluşta iki imza var. Biri Celâl Bayar'ın diğeri de Kraliçe Federiki'nin imzası. Celâl Bayar görevini yaptı ve sizi ağırladı ve Kraliçe de görevini yapması lâzım dedi. Ve biz 10 günde Atina'da Kraliçe'nin davetlisi olarak kaldık. Bizim için Gümülcine'ye özel bir uçak gönderdi ve bizi buradan Atina'ya uçakla götürdüler. 1959 yılında 10 gün Atina'da Kraliçe'nin davetlisi olarak kaldık ancak kendisini göremedik.
"30 yıl sonra doğduğum topraklara ayak bastım ve çok farklı bir tabloyla karşılaştım"
Faik Besimoğlu lise eğitimini de tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için Türkiye'ye gitmiş ve üniversiteyi başarıyla tamamladıktan iş hayatına atılmış. Ancak herşey yolunda gitmesine rağmen 30 yıl boyunca doğduğu topraklara ayak basamamış. Kendisine 1950'lili yıllardaki eğitimle bugünkü eğitimi karşılaştırdığınızda ne tür farklılıklar görüyorsunuz yönünde sorulan soruya şu cevabı verdi.
"Ben ne yazık ki, 30 yıl doğduğum topraklara ayak basamadım. 30 yıl sonra buraya geldiğimde benim dönemimdeki eğitimle bu dönemin eğitimini değerlendirdiğimde çok farklı bir tablo ile karşılaştım. Ben buradan ayrılırken Batı Trakya'nın 27 mezunundan birisi olarak bu memleketi terk ettim. 1998 yılında döndüğümde yüzlerce lise ve üniversite mezunu ile karşılaştım. Bu toplumumuz açısından büyük bir şereftir. Ama bir taraftan da üç tane cenazem oldu ve hiç birine katılamadım. Abim vefat etti cenazesine gelemedim, annem, babam vefat etti cenazelerine gelemedim. Bu ilginç bir duygu. Bu cenazeler 1983-84 yıllarında oldu. 1984'ten sonra benim doğduğum evler 15 yıl boş kaldı. Düşünün ki neşeli bir mekân bırakmışsın içinde annen, baban, abilerin, yeğenlerin var. Geliyorsun hareminde bele kadar ot çıkmış, kapısı açılmayan çökmüş bir evle karşılaşıyorsun. Ben böyle manzarayla karşılaştığımda kendimi kaybetmiş ve gözlerimden yaşlar akmaya başlamış. Abim omuzuma vurarak kendine gel demişti. Her ne kadar böyle bir manzarayla karşılaşmış olsam da yine de şanslıyım. Ben gelemedim ama burada yaşayan abimlerim vardı. Dört kardeş olmamız nedeniyle beni yine aileden biri olan abim karşılamıştı. Abim adeletli bir insandı mirası da eşit bir şekilde paylaştırmıştı. Ama evleri ayırması zordu. Zor olmasından dolayı da evler satılması lâzımdı. Satılığa çıkarıyorlar Allah'tan bizim evleri alan çıkmıyor ve evleri ben aldım. İki kardeşlerimin hisselerini ödedim ve yerine yeni evi yaptım. Şimdi ben İstanbul'dan kalkıp buraya geldiğimde anahtarı bende olan kendi evime geliyorum ve söz yerindeyse çocukluğumun rüyalarını baba ocağında görüyorum."
"Ömrümün geri kalanını eğitim için harcayacağım ve hedefim kendi üniversitemi kurmaktır"
Faik Besimoğlu emekliliğe ayrıldığını ve ömrünün geri kalanını eğitime harcayacağını belirtti. Bu konuda da ilk adımı Kırklareli iline bağlı Babaeski'de açtığı ve 2012'de faaliyete geçecek Özel Faik Besimoğlu İlköğretim Okulu ile attığını belirten Besimoğlu, lisenin de önümüzdeki aylarda eğitim vermeye başlayacağını, hedefinin ise bir üniversite kurmak olduğunu ifade etti ve konu hakkında şunları belirtti.
"Ben İstanbul'da Bakırköy'de kurulan BATEV Vakfı'nın kurucularındanım. Ve bir sene de bu vakfın başkanlığını yaptım. Fakat yapmayı düşündüğüm, kafamda tasarladığım ve yapmak istediklerimi bu vakıf çatısı altında yapamayacağımı anladım ve vakıf başkanlığına ikiyıllığına seçilmiş olmama rağmen birinci yılın sonunda istifa ettim. Ardından kendi aile vakfımı kurdum. İsmi de FABEV Faik Besimoğlu Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı'dır. Bu vakıf da Bahçeliveler'de. Bu vakıfta haftanın beş günü farklı alanlarda kurslar veriyoruz. Vakfımızda bir resim galerimiz var ve orada yapılan resimleri sergiliyoruz. Dışarıdan gelen Batı Trakyalıların resimlerini de sergiliyoruz. Bunun dışında Allah kısmet ederse bu sene Eylül 2012'de Kırklareli Babaeski'de 8 yıllık eğitim verecek ÖZEL FAİK BESİMOĞLU İLKOĞRETİM OKULU'nu faaliyete geçiriyoruz. İlk eğitim yılına başlatmış olacağız. Şu anda okulumuz ön kayıtları devam ediyor. Okulumuz ilk eğitim yılında kontejanımız 80 öğrencidir. Bunlar ana 1, 2, 3'cü sınıflar şeklindedir. Her sınıfa 20 öğrenci alacağız. Bu sene ilk eğitim ve öğretim hayatına başlayacağız. Bununla birlikte lise inşaatımız da bitti ve önümüzdeki aylarda lisemiz de eğitime başlayacaktır. Hedefimiz ise kendi üniversitemizi kurmaktır.
"Eğitimden önce, doğru eğitimin verilmesi çok önemlidir"
Benim iş hayatımın 40 yılı Anadolu'da geçti. Türkiye'nin bugünkü sancılarının, problemlerin sebebini ben çok iyi anladım ve bunların nereden kaynaklandığını ben çok iyi biliyorum. Şu an bir Kürt ya da irtica sorunu varsa bunların hepsi yanlış eğitimden kaynaklanmıştır. Onun için de eğitimden önce doğru eğitim çok önemlidir. Benim neredeyse 20 yılım Tunceli'de geçti. Tunceli insanının %90'ı sol düşünen ve gelen her iktidara mualif olan bir zümredir. Tunceli'de okuma yazma oranı %90'lardadır. Böyle eğitimli bir kitle olmasına rağmen dağda, bayırda çocuğu olmayan hiç bir aile yoktur. Orada bütün sol örgütler vardır. Bilhassa benim inşaat yaptığım Munzur Dağlarında bütün örgütler kamp kurup silahlı eğitim görmüşlerdi. Bu da şunu gösteriyor ki bu zümre yanlış eğitilmiştir.
"Şantiye çatışmaların yoğun yaşandığı bölgede olması nedeniyle 60 km'li bölümü helikoterle gidiyordum"
Güney Doğu'da silahların susmadığı neredeyse her gün çatışmaların yaşandığı dönemde iş hayatının 20 yılını nasıl orada geçirdiniz sorusuna Faik Besimoğlu şu cevabı verdi.
"Biz Tunceli'deki işleri 1984 yılında aldık.1980 ihtilalinden sonraki ilk 4 yıl Türkiye'nin en sessiz dönemiydi. Hiç bir olay yok, her taraf süt liman olmuştu. Bizim işlerimiz baraj işleriydi. Baraj işleri de hep dağ başındadır ve bunların yerleşim yerine en yakın olanı 10 km yakınlıktadır. Yapmakta olduğumuz işleri önceden görmeden alamıyorsun. Önce gidip yerin durumu, zemini görüyorsun, inceliyorsun ondan sonra işleri alıyorsun . Ama biz 1984'te işi aldık ve 1985'te kazmayı vurduk. 1985'ten sonra çatışmalar ve olaylar artmaya başladı. Öyle bir hale geldi ki benim bütün şantiyelerim özel jandarma karakolları tarafından korunmasına rağmen makinalarımızı, şantiyelerimizi yaktılar. 1994 yılı Ağustos ayında benim şantiyemi koruyan jandarma karakolunu teröristler bastılar ve 7-8 asker şehit oldu. Ama teminat vermişsin o işleri bitirmek zorundasın. Şimdi böyle bir bölgede insan iş alır mı. Ama biz aldık makinalarımızı götürdük, devlete teminat verdik. Ama Allah büyüktür demek ki yaşayacağımız günlerimiz varmış. İnanç çok önemlidir. Doğruysanız, kalbiniz temizse Allah yardım ediyor. Düşünün bütün Anadolu'yu gezmişim ve Taksim'in göbeğindeki iş merkezinde yerleşmişsin ve ondan sonra yeniden Güney Doğu'ya gidiyorsun. Nedeni ise Mühendis gönderiyoruz can güvenliği olmaması nedeniyle 2 ayda kaçıyor. Mühendis bulamıyoruz. Sonunda patronumla karşılıklı oturduk ve ne yapacağımızı düşünüyorduk. En son ben bu şantiyaler Misak-i Milli hudutları içerisinde değil mi dedim, patronumda evet dedi. Ben burada andartlığı yaşamışım andartlar köye gelmişler dört aileyi basmışlar, yemeklerini almışlar ben böyle gördüm. Neticede bavulumu topladım ve 1987 yılının Nisan ayında hiç bilmediğim bir bölgeye PKK'nın en yoğun faaliyet gösterdiği bölgeye gittim ve o tehlikeli bölgeden 2003 yılının sonunda döndüm. Ben şantiyeme ancak helikopterle gidiyordum" dedi.
Kaynak : https://cinarfm.gr/haber-oku.php?haberid=1453